Eski Mısır’da Din ve Mitoloji
Mitolojisi:
Eski Mısırlıların mitolojisi tamamen güvenilir ve görünen bir mitolojidir. Dünya, gökyüzü, güneş, yıldızlar ve Nil Nehri. Heliopolis – Güneş’in Şehri, Kahire’nin kuzeydoğusundadır. Bu kozmik yaratılışla, Mısır mitolojisi başlamış oldu. Eski Mısır mitolojisi, zamandaki her şeyin Nu ile başladığını söyler. Nu, var olan ülkeden önce bir gezegeni tanımlar. Nu, geniş bir alanda girdap şeklinde dönen sulu bir bölgedir ve var olan ülkeye sular taşıp geri çekilmektedir. İlk tanrıları bu suya görünen Atum’du.
Tanrı Atum
Atum, güneş tanrısı ve dünyanın yaratıcısı kabul edilen Nu’dan ortaya çıkmıştır. Atum’dan önce insanlar kimsesizdi.
Atum’a “Yüce Bay – Bayan” denilirdi ve biseksüeldi. Eski Mısırlılar, bu durumu kabul edilebilir saydılar. Atum, ince yağmur şeklinde çiseleyerek iki çocuk doğurdu. Tükürerek oğlu Shu ve kusarak da kızı Tefnut doğdu. Shu, hava ve yaşamın yöneticisi olarak gösterilirken; Tefnut yağmur ve yerdeki düzenin yöneticisi olarak temsil edilmişlerdi. Nu’nun sulu kaosundan geriye kalan üçlü ve Atum daha sonra çocuklarından ayrıldı. Onlar sonunda birleştiler ve Atum mutluluktan ağladı. Onun gözyaşları yere düşünce bir adama dönüştü ve bu adam dünyayı yaratmaya başladı. Shu ve Tefnut’tan sonra Geb doğdu. Dünyanın tanrısı oldu ve firavunların tahtında son hükmü veren oldu. Shu ve Tefnut’tan da bir Gökyüzü Tanrıçası doğmuş ve Nu ile dünyanın arasına girmişti. Sonra da Geb ve Nu; Osiris, Isis, Seth ve Nephthys’yi doğurdu. Eski Mısır mitolojisi tanrı ve tanrıçaların ailesel ilişkilerini anlatır. Atum; Khepri yani bokböceği Ra-Harakte olarak, güneş diski Ra olarak, öğle vakti Aten olarak, ufuk da Horus olarak bilinirdi. Her ne olursa olsun, dünyanın sahibi ve yaratıcısı Atum’du. Güneş tanrısı Atum, gün boyunca Nut’un etrafında seyahat eder ve Nut geceleyin onu yutardı ve hava kararırdı. Nut tekrar Atum’u dünyaya getirir ve hava aydınlanırdı.
Nut
Eski Mısır mitolojisinin en popülerlerinden birisi de Osiris mitolojisidir. Osiris farklı sıfatlarda yaratılmıştı. Bereket tanrısı, ölümün kralı, tarım tanrısı, yeraltının tanrısı, Nil taşmasının kontrolörü, güneşi ayarlayan ve ışıldatan gibi özellikleri olan bir tanrıydı. Bütün bu sıfatlar müşterek yerlerde toplanırdı: yaşam, ölüm ve tekrar doğuş. Çünkü Osiris miti; yaşam, ölüm ve ölümden sonraki yaşama göre anlatılmıştır. Osiris’in miti, belli kurallarla örülüdür. Ülkenin karşı tarafına kadar insanlara çiftçiliği öğretmiştir. Osiris, güçlü bir kraldı ve insanlar arasında çok popülerdi. Onu kıskanan erkek kardeşi, onu tabuta girmesi için ayarttı ve onun kaderini erimiş kurşunla değiştirdi. Kardeşi Seth, onu tabutun içerisinde Nil Nehri’ne bıraktı. Sonra tabut Lübnan’da bir sahile vurdu ve onu bir ağaç örttü. Lübnan’daki bir kral, ağacın durumunda şüphelendi ve tabutu gördü. Onu oradan alıp sarayına götürüp yerleştirdi.
Horus – Osiris – Isis
Osiris’in kız kardeşi ve aynı zamanda karısı olan Isis, ölümün koruyucusu Horus’u doğurdu. Osiris’in ölüm haberini aldıktan sonra, mezarının yerini aradı. Osiris’in vücudunu buldu ve Mısır’a geri getirdi. Seth bunu kabul edilemez buldu ve Osiris’in vücudunu birçok parçaya kesip ayırdı. Isis tekrar aramaya koyuldu ve parçaları tek tek buldu. Bütün parçaların balmumundan kopyalarını yaptı ve bütün bu kopyalarını tapınağa götürüp ibadet etti. Isis keten sargılarla bu parçaları birleştirdi ve oluşturduğu bu yeni vücudu korumaya aldı. Onun bu sihri Osiris’in tekrar nefes almasını sağladı. Osiris yeniden doğdu ve yer altı dünyasına kurallar koydu. Bu da, mumyalamanın ve tekrar doğuşun başlangıcı olmuş oldu.
Rahip Sınıfı
Eski Mısır’da rahiplik sınıfı çok derin bir konudur ve eski Mısır’ın geleneksel köklerini oluşturur. Ortodoks rahiplerına benzemezler. Mısır rahip ve rahibeleri genelden çok çok farklıdır. Dini araştırmaktan ziyade, tanrılarıyla dostane bir şekilde dini geliştirirlerdi. Firavun kendini bir tanrı gibi görürdü ve rahipler firavun yerine çalışırlardı. Rahip ve rahibelerin mistik özellikleri Mısır toplumunda dini yaşatmak ve en yüksek derecede yaymaktı. Sadece bir din değil aynı zamanda Mısırlıların ruhani ve temel ihtiyaçlarına da cevap verebilmekti.
Rahipler sunum yaparlarken
Rahip ya da rahibe genellikle ya kral tarafından seçilir ya da ırsi olarak soydan soya geçerdi. Rahipler dini yaşamdan çok dünyevi yaşam için de çalışırlar ve Mısırlılara bu yaşam hakkında da bilgiler verirlerdi. Rahiplik ilk zamanlarda birkaç tapınak ile başlamış, sonraki hanedanlıklarda yüzlerce tapınağa ulaşmıştır. Gelişmesiyle birlikte tapınakların ayakta durabilmesi için büyük bir bürokrasiye ihtiyaç duyulmuş ve o günden beri yüzlerce rahip oluşmuş ve bu sayı zamanla binleri bulmuştur.
Rahipler, hiyerarşik olarak durumdan duruma geçebilirlerdi ve onlar dünyevi toplumun içinde ve dışında olurlardı. Bu rotasyon sistemi, yılda üç kere ve ayda bir olmak üzere, bir rahip tapınağa girer ve orada kalırdı. Burada yasaklanmış birkaç şey vardı. Burada balık yiyemezdi, hayvan yününden elbise giyemezdi, sünnet olurdu ve kutsal havuzlarda günde 3-4 kere banyo yapmalıydı. Ayrıca buradaki tanrı heykellerine yiyecek de verirlerdi.
Başrahip
Rahip hiyerarşisinin en üstünde başrahip olurdu ve Tanrının ilk Peygamberi olarak bilinirdi. Başrahip tam deneyimli biri olurdu. Ayrıca firavunların politik danışmanlığını da yaparlardı. Başpapaz dini tören ve ritüellerden sorumluydu.
Başpapazlardan sonra gelen ikinci derece papazların uzmanlıklarında horoloji ve astroloji başı çekmektedir. Evrenin durumu, Nil’in büyüme ve küçülmesi bunlar için çok önemlidir çünkü halkı ona göre ürün ekmeye ve hasada yönlendirirlerdi. Mısırlı rahipler her şeyle yakından ilgilenir ve halen daha günümüzde batı ülkelerinde de kullanılan Sezaryen Takvimi kullanırlardı.
Rahibe
Rahip ve rahibeler politik yönetimde, büyüsel ve ekonomik fonksiyonların hepsini üstlenirlerdi. Ancak rahip grubunun dışında olan büyücüler, Mısır dininin anlaşılması için destek verirlerdi. Onların tanrılarla birebir sihirli bağlantılar kurması, sihirbazlık için önemliydi. Genellikle sağlık, dini törenler ve sihirsel sanatlar hakkında öğütler verirlerdi. Rahip olmayan bu sihirbazlar, Mısırlı rahipler gibi Yaşamın Evi denilen yerlerde kalırlardı. Rahip olmayanlar bu eve gelirler, sihirbazlar, rahipler ve rahibelerle tanışırlar; rüyalarını anlatırlar yorumları dinlerler, bir dizi sihir uygulatırlar, üzerlerine kötü büyü yapılmışların büyülerini bozarlar ve sağlığı bozulanları iyileştirirler, çeşitli büyü tiplerini de tedavi ederlerdi. Yaşam Evleri’nde çok sayıda hastalıklı insan tedavi görüp iyileşmişti ve buranın kütüphanesi son derece gizliydi. Çok sayıda kutsal kitaplar, tapınak sihirleri ve dini törenlere ait bilgiler burada saklanırdı. Yaşam Evi’nin sihirbazları, rahiplerin dini törenlerinde bir aşama gibiydi ve çok az sorumluydular. Yaşam Evi, Eski Mısırlılar için aşırı derecede önemli rol oynardı.
Yaşamın sembolü olan AKH’ı hemen hemen her heykelde görürsünüz
Eski Mısırlılar, Ruh’un 3 bölüm olduğuna inanırlardı: Ba, Ka ve Akh. Mumyalamanın amacı da ruhun bu üç parçasını sağ olarak saklayabilmekti.
Ba: İnsan başlı kuş olarak tanımlanırdı. Ölen kişiyi, karakterli veya ferdi olarak gösterirdi. Ba, mezarın içinde yaşar fakat mezardan çıkar ve tekrar geri gelirdi. İnsanların yaşadığı dünyayı hiçbir şekle girmeden ziyaret ederdi.
Ka: Bir insanın çiftidir yani diğer eşi. Bazen kolları yüksek bir insan figürüyle resmedilir ya da bir çift yüksek kolla resmedilirdi. Tanrı Khnum’un yaratıcısı olan Ka, bazen bir kişi olarak da tasarlanmıştır. Kişinin fiziksel ve duygusal kopyasıdır ve kişinin kalbine hapsedilmiştir. Kişi öldüğünde çıkıp gider. Bütün zamanlarda vücuda yakın dururdu. Vücut tam korunmadıysa, vücudun bir resmi gibi içinde yaşar ve bu mezarlardaki duvarlarda anlatılmıştır. Ka, mezardaki eşyalara ve kurbanlara bağlıdır. İçeride besin yoksa Ka, yaşayamazdı. Yiyecek, içecek ve elbiseye ihtiyacı olurdu. Ölenin ailesini ve arkadaşlarını bilirdi ve onların sunumlarına izin verirdi. Kurutulmuş balık ve kümes hayvanları, Ka’yı besleyen gıdalardan birkaçıdır.
Akh: Ölen kişinin ölümsüzlüğü olarak temsil edilirdi. Bazı zamanlar da Ba gibi, kuş olarak resmedilmiştir. Akh, yeraltında seyahat eder ve sonunda ölümden sonraki yaşamda yerini alır.
Eski Mısır Dininde Kedilerin Önemi
Bir kedi heykeli
Eski Mısır’da hayvanlara tapma, Mısırlıların günlük yaşam kültürünün bir parçasıydı. Çeşitli hayvanlara saygı duyar ve taparlardı. Onlar sayesinde tanrılarla daha yakın iletişim kurarlardı.
Eski Mısır’da kedi kutsal ve itibar gören bir hayvandı. Onun arkadaşlığı Mısırlıları büyülemişti ve herkes ona saygı duyardı. Mısır’da kedi, 4000 yıl önce evcilleştirilmiş ve kediye karşı hayranlık ve saygı duymuşlardı. Mısır’ın sahil kıyılarında vahşi kedi cinsi hayvanlar da vardı. Kediler Hıristiyanlık periyodundan 2000 yıl öncesine kadar Mısırlıların evlerinde tam evcilleştirilip getirilemedi.
Mısır’daki ilk evcilleştirilmiş Mısır kedileri, genellikle engerek yılanları ve diğer yılanlardan korunmak için çoğunlukla kullanılmıştır. Kedi, kemirgenler için tipik bir avcıydı. Yine de kedi Mısırlılar için sadece normal bir hayvan değil, bir tanrı olmuştu.
Yeni Krallık (MÖ 1540 – 1069) zamanındaki çoğu mezar sahnelerinde, günlük yaşamın bir parçası olan kediler gösterilmiştir. Eski Mısırlılar, avcılık tarzı gezintilerde köpeklerin yerine kedileri kullanmışlardır. Bu çok popüler olan gezintiler bataklıklarda olurdu. Kediler, balık ve kümes hayvanları gibi hayvanları alıp getirme gibi özelliklerde eğitilmişlerdi. Mezarlardaki bir diğer genel boyalı sahnelerde de, kedi bir kadının sandalyesinin altında otururken resmedilmişti. Aileler kedileri çocukları gibi severlerdi. Kedi heykelleri evin dışarısında dururdu ve ev halkını şeytani ruhlardan korurdu. Kedi resmen eski Mısır aile hayatının ayrılmaz parçalarından biri olmuştu.
İlk Kedi Tanrı Mafdet
İlk Mısırlı kedi tanrı Mafdet, bazı zamanlar bir vaşak gibi resmedilmişti. Fakat dünyaca ünlü olan, eski Mısırlılar tarafından büyük saygı duyulan kedi tanrıça Bastet ve aslan başlı Sekhmet büyük kedi tanrılardı.
Bastet’in doğurganlık ve berekette önemli rolü vardı. Bütün kedileri ve bütün çocukları korurdu. Bastet gerçekten de Mısırlıların ev halkının popüler tanrıçası olmuştu. Bu tanrıça tamamen kedi formundayken Bastet olarak bilinir, güzel bir kadının vücuduyla ve birinin başı ile olduğu zaman da Bast olarak bilinirdi. Bastet’ın benzeri olan Tanrıça Sekhmet, kedi tanrıçanın yıkıcı gücü olarak resmedilmiştir. Sekhmet, savaş ve salgın hastalık tanrıçası olarak bilinirdi. Bastet ve Sekhmet, doğadaki güçlerin dengeleyicisi olarak resmedilmişlerdir.
Kedi Tanrılar Bastet ve Sekhmet
Bubastis’te ya da Tell Basta’da kediler lüks bir hayat yaşadılar. Bastet’in tapınaklarında resmedildiler. Buralarda onlara (kedilere) hizmet edilmiş ve gidene kadar da bakılmıştır. Vücutları mumyalanmış, Bastet’in hediyeleri kedilere verilmiştir. Bubastis denilen bölge, 300,000 ‘den fazla mumyalaştırılmış kedi içermektedir. Kontrol edildiğinde bazı kedi mumyalarının baş ve boyunlarında ağır yaralar görülmüş ve onların kasten öldürüldüğü sanılmıştır. Belki de amaçları Bastet’e kurban etmek ya da artan kedi nüfusunu azaltmaktı.
Mumyalanmış Kediler
Bir kedi öldüğünde, onun sahibi olan ev halkı derin bir üzüntüye düşerdi ve kaşlarını acı bir üzüntü şekline benzer bir kesimle traş ederlerdi. Sadece insanların mumyalanmadığı Mısır’da, kedilerin de mumyalandığını anlatmış olduk.
Kısaca mumyalama şöyle yapılırdı:
- Organlar çıkarılır.
- Vücut kumla doldurulurdu.
- Kedi, oturma şeklinde oturtulur.
- Vücut sıkıca sarılır.
- Siyah renkli boya ile her taraf kapatılır.
- Kimyasal maddesiz, doğal olarak suyu çıkarılır.
Kedi mezarlarında fare ve sıçanların yanı sıra, süt kaseleri de görülmüştür.
Kediler Mısır’da sadece oturan olarak değil aynı zamanda hukuksal olarak da korunan bir değerdi. Mısır’daki kedi kültürü gerçekten de çok dini bir değerdi. Mesela bir insan bir kediyi öldürse (kasten ya da bilmeden fark etmez), idam edilirdi. Kedilerin ihracatı da kanunlarla yasaklanmıştı. Sıklıkla olmasa da gene kedi kaçakçılığı yapılıyordu.
Kedi Mumyası
Herodot’tan nakledilene göre bir hikayede, Mısır’da bir evde yangın çıkmış. İçerideki adam, kedisi zarar görmesin diye kedisini alıp dışarı çıkmıştı. Gene Herodot’a göre, Mısırlılar ile Persler arasında savaş çıkmıştı. Persli komutan birçok kediyi toplatmış bir nevi hırsızlık yaptırmış. Bu adam Mısır’da kedinin ne kadar önemli olduğunu bile bile bunu yapmış. Askerler Pelisium (Mısır’da Delta’nın doğusunda bir kasaba)’a dönünce, kediyi savaş alanına salıvermiş. Kedi zarar görecek diye Mısırlılar şehri Perslere vermek zorunda kalmış ve geri çekilmişler.